top of page
Yazarın fotoğrafıÖnem Hukuk & Danışmanlık

TUTUKLAMA KARARININ AMACI VE ÖZELLİKLERİ


Önem Hukuk Danışmanlık
Tutuklama Tedbiri

Tutuklama, şüpheli veya sanığın kaçmasını ya da delillerin karartılmasını yahut tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı kurulmasını önlemek amacıyla başvurulan bir koruma tedbiridir. Tutuklama kararı verilebilmesi için, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunmalıdır.


CMK m.101/1 Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi  üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.”


Tutuklama güvenlik tedbiri, varlığının dayanağını Anayasa 19. maddeden alır. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği maksatlı Anayasa maddesinin kısıtlanmasının olağanüstü bazı durumlarda mümkün olabileceği belirtilmiş ve bu imkanın ancak ve ancak mahkemeler eliyle tesis ettirebileceğine işaret edilmiştir.


Diğer güvenlik tedbirleri savcılık tarafından verilebilmektedir fakat tutuklama, ağır bir tedbir olduğu için sulh ceza hakimi veya mahkeme kararı ile verilebilmektedir.


Hâkim veya mahkeme, kanunda yazılı tutuklama nedenleri bulunsa dahi tutuklama kararı vermek zorunda değildir. Tutuklama şartları oluşsa bile tutuklama kararı verip vermemek hakimin takdirindedir. Bu husus, genel olarak hukuk camiasında uygulamada birliğin tesisini zorlaştıracak şekilde yorumlanmaktadır. Yasa koyucu bu kuralın istisnasını getirmiş ve CMK’nın 100/4. Maddesini Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.” şeklinde düzenlemiştir.


Tutuklama tedbiri kişinin yargılandığı suçla orantılı olarak kullanılmalıdır. Özellikle kaçma şüphesi ile tutuklamada, kaçma şüphesine yol açan kanıt veya belirtiler gerekçede açıkça gösterilmeli ve şüphenin var olup olmadığı iyi değerlendirilmelidir. Kaçma şüphesi çok büyük değilse kefaletle salıverilme imkanının da bulunduğu göz önüne alınmalıdır. Çünkü, CMK’nın 100 (1). maddesinde ölçülülük ilkesi özellikle vurgulanmıştır.


Bunun yanı sıra tutuklama kararı verilirken her somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmelidir Kişinin sabit bir ikametgahının olmaması kaçma şüphesinin bulunduğu yönünde bir kanaate yol açabileceği gibi, sabit ikametgah sahibi olması da uygulamada sanık/şüpheli müdafilerince de sıklıkla dile getirildiği üzere, bu yönde bir şüphenin bulunmadığı yönünde yorumlanabilir. Ancak salt bu irdelemeyle konu hakkında bir kanaate ulaşmak mümkün değildir, bu şüphenin diğer somut olgularla birlikte ele alınması yerinde olacaktır.


Şüpheli veya sanığın kaçma hazırlığı içinde olması; seyahat bileti, pasaport temin etmesi ya da temin hazırlığı yapması, ikametgah değişikliği amacıyla satış veya kira gibi gayrimenkul işlemleri yapması gibi hususlar, şüpheli/sanığın kaçma hazırlığı içinde olduğu hususunda işaret olarak değerlendirilebilir. Ancak bu yöndeki değerlendirmenin de diğer somut olgularla birlikte titizlikle yapılması gerekmektedir. Nitekim kişinin iş, eğitim, sağlık seyahati gerçekleştirmesi, ailevi nedenlerle veya sair meşru nedenlerle bahse konu işlemlerin içinde olması da pek tabi mümkündür.  Fakat uygulamada, bu durumlardaki yurt dışına çıkış halleri genel olarak kaçma şüphesi olarak yorumlanmakta ve tutuklama kararının çıkarılmasına sebep olabilmektedir.


Kişinin karakter özelliği, sosyal, mesleki, ailevi yaşamı ve ilişkileri kişinin kaçma ihtimali hakkında fikir edinmeyi sağlayabilir. Çünkü kişinin uyuşturucu bağımlısı, dengesiz kişilik özelliklerine sahip olması, başkalarına bakmakla yükümlü, aile bağları zayıf, yargılama nedeniyle ailevi sorunlar yaşaması kuvvetle muhtemel olan şüpheli/sanıkların, kaçma riskini ortaya koyabileceği gibi; yaşının ilerlemiş olması, sağlık problemlerinin bulunmaması  somut olayın kendine has şatlarıyla bir arada değerlendirilerek kaçma tehlikesinin daha az olduğu yönünde kanaate ulaşılmasını sağlayabilir.


Eğer hakim veya mahkeme belirtilen hususlara dikkat etmeden bir tutuklama kararı verirse haksız tutuklama sebebiyle telafisi zor hak kayıpları yaşanabilmektedir. Tutuklama kararının hukuka aykırı olması halinde Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolu açık olup, söz konusu husus ,bilhassa siyasi suçlarda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulara kadar gidebilmektedir. Bu sebeplerle, tutuklama tedbirine hükmedilirken yapılan hataların, uzun vadede devlete maddi bir külfet ile döneceği de göz önünde bulundurularak hareket edilmelidir.


Son zamanlarda, medyanın gündemine gelen bazı tutuklama ve salıverilme işlemleri hususunda da ilgili kanun hükümlerinin tam anlamıyla tatbik edilmesi halinde, kamuoyunun adalete olan güven tesisi artırılmış olacaktır.


Konuya ilişkin daha detaylı ve doğru bilgi alabilmek için, her olayın kendi içinde değerlendirilmesi isabetli olacağından, bizimle iletişime geçebilirsiniz.

 

Hazırlayan: Stj. Av. Özge Buse ERDAL

16 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page